Hz. İsa'ya Neden Mesih Denilir?

Acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık olan Allah’ın adıyla


Hz. İsa’ya Neden ‘Mesih’ Denilir?


Hz. İsa, Hem İncil-i Şerif’te hem de Kuran-ı Kerim’de ‘Mesih’ olarak bilinir.  Mesih kelimesinin yaygın bir ifade olmasına rağmen gerçek mânâsı iyi bilinmiyor.  Bu yüzden burada asıl metinlerden birkaç önemli sorunun cevabını öğrenmeye çalışacağız.  Mesih sözcüğünün mânâsı nedir?  Neden Mesih adı Hz İsa’ya verildi?  Asıl önemli soru ise muhtemelen şudur - Mesih’in kelimesini tam olarak karşılayan çağdaş bir ifade var mı acaba?


Semavi kitaplara göre Hz. İsa dünyadayken şifaya muhtaç olan birçok kişiye elini uzatıp dokunarak mucizevî bir şekilde onları iyileştirdi (İncil-i Şerif Matta bölümü 8.Bap 3).  İşte bundan dolayı İbn-i Abbas “Hz. İsa, değişik hastaları eli ile sıvazlayarak onları Allah'ın izniyle sağlıklarına kavuşturduğu için bu lakabı almıştır” diye nakletmiştir.  Bu bakış açısına göre Mesih ismi sadece bir lakap olarak kullanılıyor. Sözlükte ‘lakap’ şöyle açıklanmıştır “Bir kimseye, bir aileye kendi adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özelliğinden kaynaklanan addır.” Bu açıklamaya göre lakap bir kişinin özelliklerinden gelen ve sonradan verilen bir addır.  Bu durumda bir kişi dünyaya gelmeden, özellikleri ortaya çıkmadan, ona bir lakap takılamaz. Ancak Hz. İsa’nın gerçekleştirdiği mucizeleri görenler O’na Mesih adını takmadılar, Çünkü Hz. İsa henüz doğmadan önce melek, Hz. Meryem’e, Hz. İsa’nın doğuşunu ilan etmeye geldiğinde doğacak bebeğin isminin Mesih olacağını açıklamıştır. 


Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır” (Âl-i İmrân sûresi 3:45) 


Üstelik melek Hz. İsa’nın doğumundan hemen sonra, O’nun doğuşunu haber vererek Mesih kelimesini kullanmıştır:


Melek de onlara dedi: “Korkmayın, çünkü işte, ben size bütün kavma olacak büyük sevinci müjdeliyorum.  Çünkü bugün Davud’un şehrinde size Kurtarıcı doğdu, o da Efendiniz Mesihtir” (İncil-i Şerif Luka bölümü 2.Bap 10-11)


Bu ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi Hz. İsa’nın Mesih olarak adlandırılması insanlar tarafından takılan bir lakap değildi; Allah-u Teâlâ, Hz. İsa’yı öyle nitelendirdi. İşte tam da bu noktada Mesih sözcüğünün ne kadar önemli olduğunu idrak ediyoruz. Aynı zamanda Mesih’in mânâsına baktığımızda Hz. İsa hakkındaki önemli gerçekleri kavrayabiliriz.

Mesih Sözcüğünün Kaynağı


Mesih, Türkçe’de ‘mesh etmek’ sözcüğünün kökünden gelmektedir.  Bildiğimiz gibi abdest alırken ıslak eli başa sürmek mesh etmek demektir.  Mesh ederek, kendimizi Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırlıyoruz.  Bunun yanı sıra asıl mânâyı daha derin idrak etmemiz için Hz. İsa dünyaya gelmeden önceki mevcut olan mukaddes metinleri araştırmamız lazım.  Neden? Bunun nedeni kelimenin kendi dilimizden gelen bir sözcük olmamasıdır.  Mesih Hz. İsa’ya doğduğunda verilmiş bir ad olduğuna göre demek ki bu kelime daha önceden biliniyordu.  O dönemde halkın kullandığı dil İbranice’dir, ve Mesih sözcüğünün kaynağı Tevrat, Zebur ve eski peygamberlerin tebliğinde bulunur. Bildiğimiz gibi bu mukaddes kitaplar bizim için faydalı olan metinlerdir.


Allah sana kitabı hak ile ve kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi. Bundan önce de insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil'i indirmişti. (Âl-ı İmran sûresi 3:3)
Doğrusu Biz yol gösterici olarak Tevrat'ı indirdik. (Mâide sûresi 5:44)


Mesih sözcüğü İbranice’de ‘maşhak’ sözcüğünden türetilmiş ve taşıdığı anlam “üzerine yağ ile sürmek” tir. Bu yüzden kimin veya neyin üzerine yağ sürüldüğünü bilirsek, Mesih’in asıl anlamına ışık tutulmuş olunacaktır.  Bu sözcüğün dinî bir anlamı var ve Tevrat’ta birçok kez geçiyor.  Yahudilerin mabedindeki ayinlerde dört farklı şey üzerine yağ sürülürdü; 1. Allah’a ibadet ederken ya da adak adanırken kullanılan özel eşyalar; (Tevrat, Çıkış bölümü 30.Bap 22-29), 2. Allah’a hizmet eden din görevlileri; (Tevrat, Çıkış bölümü 30.Bap 30), 3. Allah’ın tebliğiyle gelen resuller; (Eski Ahit, 1.Krallar bölümü 19.Bap 16) ve 4. Allah’ın seçtiği krallar. (Eski Ahit, 1.Samuel bölümü 16.Bap 12-13)


Görüldüğü üzere bu dört farklı mesh edişte hepsinin ortak bir noktası vardır.  Dördü de Allah’a yönelik bir hizmet için kullanılıyordu.  1. İbadet için özel eşyalar Allah’ın huzurunda Beyt-ül Makdis’ten (Kudüs’teki Hz. Süleyman mabedi) başka bir yerde kullanılmazdı; sadece Allah’ın hizmetinde ve kendi izzeti için kullanılırdı.  2. Din görevlilerinin çok önemli bir vazifesi vardı.  Bu kişiler Allah’ın huzurunda halkın temsilcisi olarak hizmet ederdi.  Halk, Allah’a karşı geldiğinde din görevlileri onlar için dua ederdi ve Allah’ın bağışlamasını simgeleyen kurbanları keserlerdi.  3. Resullerin vazifesi farklıydı; bu kişiler halkın temsilcisi değil, tam tersine Allah’ın tebliğiyle gelen ve O’nun lütfuna mazhar olmuş Allah’ın temsilcisiydiler.  Resuller, Allah-u Teâlâ’nın uyarılarını ve gelecekte yapacaklarını Allah’ın halkına açıklardı.  4’üncü ise Allah’ın yetkisiyle halkını yöneten krallar da mesh edilirdi.


Mesih Sözcüğünün Çıktığı Ortam

İsrail oğulları Allah’a karşı isyan ettikleri için düşmanları karşısında hezimete uğradılar. Hiç kuşkusuz bu ceza Yüce Allah’ın takdiriydi. Allah’ın halkının putperest kâfirlerin yönetiminin altında bulunması vahim ve oldukça utanç vericiydi. Ve Allah, onları doğruluğa yönlendiren bir hükümdar göndereceğine dair bir vaatte bulundu.  


Çünkü bize bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; ve reislik onun omuzu üzerinde olacak, ve onun adı: Harika Öğütçü, Kadir Allah, Ebediyet Babası, Selâmet Reisi çağırılacaktır.  Onu Davud’un tahtı üzerinde ve ülkesi üzerinde, şimdiden ebede kadar hakla ve doğrulukla pekiştirmek ve desteklemek için, reisliğinin ve selâmetin artmasına son olmayacak. Ordular Rab’bin gayreti bunu yapacak.
(Eski Ahit, Yeşaya Peygamber bölümü 9.Bap 6-7)


Halk, beklenen hükümdarın, dünyevi düşmanlarından kurtarabilecek yiğit bir cengâver veya siyasi bir önder olduğunu zannediyorlardı. Oysaki Allah’ın katında asıl sorun halkın kâfirlerin yönetiminin altında yaşaması değil, Allah’a karşı isyan ettikleri için Şeytan’ın hükümranlığı altında yaşamalarıydı. İşte bu yüzden Allah tarafından gönderilecek olan hükümdar dünyevi düşmanlara karşı değil şeytan’a karşı savaşıp galip gelerek adalet ve doğruluğu sağlayacaktı.


Hiç istisnasız Allah’ın göndereceği hükümdarın, bu ruhsal vazifeyi yerine getirmek için Allah tarafından onaylanması ve görevlendirilmesi gerekliydi.  Yeşaya Peygamber’in tebliğinde Allah’ın Ruhu (Ruhul-Kudüs), gelecek olanın üzerinde olacak ve bu mübarek ayetlerde buyrulduğu üzere bu hükümdar Allah tarafından mesh edilmiş olacak:


RAB Yehovanın Ruhu üzerimdedir; çünkü hakirlere müjdeyi vâzetmek için RAB beni meshetti; yüreği kırık olanları sarmak için, sürgünlere hürriyeti, mahpus olanlara zindanın açıldığını ilân için, RABBİN lûtuf yılını, ve Allahımızın öç alma gününü ilân için, bütün yaslıları teselli … için beni gönderdi (Eski Ahit, Yeşaya Peygamber bölümü 61.Bap 1-3)


Bu ve bunun gibi vahiylerden dolayı gelecek hükümdar ‘Mesih’ olarak adlandırılmaya başlandı.  Zaman geçtikçe İsrail Oğulları’nın beklentisi büyüdükçe büyüdü.  Gelecek olan Mesih’i büyük umutlarla beklediler. Ancak onların bekledikleri bu Mesih, hem siyaseten hem de savaş alanında kuvvetini gösterip halkı Roma İmparatorluğu işgalinden kurtaran yiğit bir cengâver olacaktı.  Oysaki Tevrat’ta mesh edilmiş şeyler kesinlikle dünyaya yönelik değil, tam tersine daima Allah’a yöneliktir.  Bu yüzden Allah’ın onayladığı ya da mesh ettiği biri, siyasi bir inkılâp ya da intifada için değil, Allah’a yönelik ruhanî bir işe adanacaktı.


Mesih Kim Olacak?


Allah’ın vaat ettiği Mesih’te daha önce baktığımız özelliklerin bir araya gelmesi gerekiyor.  Bu özellikler şöyledir.  1. Allah’ın işi için ayrılmış biri olmalı, 2. halk ile Allah arasında teması kurabilmeli, 3. Allah’ın hidayetini tebliğ etmeli 4. Allah’ın yetkisiyle donatılmış biri olmalıdır. Bu kişi, Allah’ın vekili olarak, beşerin arasında yaşayacak.  Bildiğimiz gibi vekil “bir kimsenin, bir işi yapmak için kendi yerine koyduğu, işini havâle ettiği kimsedir”, yani birisinin mutlak yetkisiyle gelen elçisidir.
Gelecek olan Mesih, halkın asıl sorununu çözebilme yetkisine sahip olacaktı.  Hatırlayabiliriz ki insanın asıl sorunu şeytan’ın denetiminde bulunmasıdır.  Bu oldukça vahim durumun neticesi, Allah ile beşer arasında bir kopukluk ve insanın ölüme mahkûmiyetinden başka bir şey değildir.  Bu elbette hukuki bir meseleydi; çünkü biz de dâhi olmak üzere tüm insanlar, Allah’a karşı isyankârlıklarımızdan dolayı doğru yolundan sapmış olduk.  Üstelik hayat sağlayana karşı gelmek, ölüme yol açar.  Şu mübarek ayette açıklandığı gibi:


Hepimiz koyunlar gibi yolu şaşırdık; her birimiz kendi yoluna döndü.
(Eski Ahit, Yeşaya Peygamber bölümü 53.Bap 6)


Hz. İsa’nın, Mesih olarak adlandırılması, birçok önemli hakikati vurgulamıştır.  Mesih adı, Allah’ın vaat ettiği gelecek olan hükümdarın adıydı.  Bu adın, daha doğmadan önce, Hz. İsa’ya verilmesi, çok derin bir mânâ taşır.  Demek ki halkın beklediği hükümdar zaten gelmiş oldu.  Allah’ın Hz. İsa’yı Mesih olarak nitelendirmesi, Hz. İsa’nın Tevrat’ta mesh edilmiş şeylerin özelliklerine sahip olmasını ilan etmişti.  Mesih, Allah’ın işi için ayrılan, beşer ile Allah arasında temas kurabilen, Allah’ın temsilcisi olup O’nun tebliğiyle gelen ve Allah’ın yetkisiyle donatılmış biri olmalıydı.  Zaten Hz. İsa, Allah’ın vekili olan Mesih olarak dünyaya gelmiştir.

Hz. İsa dünyaya geldiğinde elbette halkın beklediği Mesih anlayışını benimsemedi. Gerçek Mesih kavramı halkın beklentilerinden oldukça farklı olduğundan Hz. İsa kendisi için bu adı fazla kullanmadı.  Ancak insanlar kendisine bu adla hitap ettiğinde Mesih olduğunu inkâr etmedi.  İncil-i Şerif’te kaydedildiği gibi, Hz. İsa, kendi kimliğine dair bir soru sorduğunda, havarilerinden biri olan Petrus cevap vererek ‘Mesih’ adı kullandı:


İsa onlara dedi: Ya siz, ben kimim dersiniz? Simun Petrus cevap verip dedi: Sen hay olan Allah’ın Oğlu, Mesihsin. Ve İsa cevap vererek ona dedi: Ne mutlusun, ey Yunus oğlu Simun, çünkü bunu sana açan et ve kan değil, göklerde olan Babam’dır.
(İncil-i Şerif Matta bölümü 16.Bap 15-17)


Açıkça görüldüğü gibi, Hz. İsa, Havari Petrus’un cevabının Allah’tan vahiy yoluyla söylendiğini tasdik etmişti.  Hz. İsa, ölüp dirildikten sonra Kuran-ı Kerim’de Allah-ü Teâlâ’nın Hz. İsa’yı kendisine yükselttiğini yazıyor


Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. (Âl-i İmran sûresi 3:55)


 Bu yükseliş vuku bulmadan önce Hz. İsa havarilerine ve müritlerine kendi kimliğini açıklayarak bu mübarek sözleri söyledi.  


İsa yanlarına geldi, ve onlara söyleyip dedi: Gökte ve yeryüzünde bütün hâkimiyet bana verildi. (İncil-i Şerif Matta bölümü 28.Bap 18)


Bütün hâkimiyet, yani kâinattaki tüm yetki, Allah’a mahsustur ve bunu sadece kendi özünden gelen Mesih olan vekiline bahşetti. Ve Yüce Allah böylece daha önceden verdiği vaatlerini gerçekleştirmiş oldu. İncili Şerif Matta bölümü 28.Bap 18’i okuduğumuzda açıkça görebiliriz ki, Hz. İsa, Cenabı Allah’ın yetkisiyle gelen ve Mesih olan vekilin ta kendisiydi. Hatta şimdi bile Hz. İsa, Mesih olarak, kendisine verilmiş bütün yetkiyi kullanıyor. 


Mesih’e İhtiyacımız Var Mı?


Hz. İsa’nın çağındaki kişiler dindar bir şekilde Allah’ın rızası için yaşadılar ama Allah’ın tebliğ edilmiş sözlerini yanlış anladılar.  Siz de dine bağlısınız ama hâlâ kendinizde erdeme tam erişemediğinizi hissediyor olabilirisiniz.  Şeytan sizi aldatmaya kalktığında, kendinizde direnme gücünü bulabiliyor musunuz?  Ya da nefsinizin arzuları kabardığında, onlara hâkim olanlardan mısınız?  Takva konusunda, Allah’ın mutlak yetkisi olan yardımcıya ihtiyacınız var mı?  Namaz ve orucu dikkatli uygulayanlardansınız ve Kuran-ı Kerim’e göre (Nisa sûresi 4:136) tek olan Allah’a, kitaplara ve peygamberlere inanıyorsunuz ama bunların sizi Allah’a yaklaştırmadığını hissediyor olabilirsiniz. Allah’ı ve iradesini samimi olarak tanımayı arzuluyor, özlüyor musunuz?
Biz kimin denetimindeyiz?  Kendi nefsimiz veya fıtratımız mı bizi yönetiyor?  Mutlaka Allah’ın iradesinin nefsimize hükmetmesini istiyoruz.  Gerçek şu ki asıl cihad insana karşı değil, şu mübarek ayetin açıkladığı gibi, kötü arzular ve şeytana karşıdır.


Çünkü savaşımız kan ve ete karşı değildir, ancak riyasetlere, hükümetlere, bu karanlığın dünya hükümdarlarına, semavi yatta olan kötülüğün ruhî ordularına karşıdır.
(İncil-i Şerif Efesliler bölümü 6.Bap 12)



Bu savaşta safımızı tutan, yanımızda uğraş veren, Yüce Allah’ın doğruluğuyla gelen birine ihtiyacımız var. Ve hiç kuşkusuz Allah’ın vaat ettiği Mesih, bu özelliklere sahip olandır.  O Cenabı Allah’tan gelen, insanların arasında yaşayan, Allah’a tamamen adanmış olan ve Allah’ın mutlak yetkisine sahib Vekili’dir. O’nun Hem bizi Allah’a yaklaştırabilme, hem de bizi Allah’ın hidayetine eriştirme yetkisi var.  Hz. İsa Mesih Kuran-ı Kerim’e göre bir çağrıda bulunuyordu. 


Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrail oğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Maide sûresi 5:72)


Bu ayette buyrulduğu gibi, Hz Mesih’in yardımıyla, Allah’a gerçek mânâda kulluk etmeye başlayabilirsiniz.  O zaman aileniz ve cemaatiniz arasında Hz. İsa Mesih’in yardımıyla ve O’nun talebesi, mürşidi olarak, gerçek bir takva sahibi olabilir ve huzur içinde yaşayabilirsiniz.
Netice itibariyle Mesih bir lakap değil bir unvandır.  ‘Mesih’ unvanı, Hz. İsa’ya Allah-u Teâlâ tarafından bahşedildi. Bu Mesih unvanı, Hz. İsa’nın kim olduğunu açıkça ilan ediyor. Yani, Yüce Allah’ın kendi yetkisine sahip olan Vekilidir. Allah’ın Vekiline ihtiyacımız var, çünkü O’nun yetkisine tabi olmazsak, nefsimizi ve Şeytan’ın gücünü yenip Allah-ü Teâlâ’ya Rabbimiz olarak kulluk edemeyiz ve hidayetine eremeyiz.  Şu mübarek ayette bulunan Hz. İsa Mesih’in çağrısını dinleyelim ve O’nun talebesi olalım.


"Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar, bana gelin, ve size ben rahat veririm. Boyunduruğumu takının, ve benden öğrenin; zira ben halim ve alçakgönüllüyüm; ve canlarınıza rahat bulursunuz. Çünkü boyunduruğum kolay ve yüküm hafiftir"
(İncil-i Şerif Matta bölümü 11.Bap 28-30)